İnsan sadece ’de hüzünlenmez ki..

Elindeki çay tepsisini o dükkândan bu dükkâna sektire sektire koşan çocuk o an ne düşünüyodur? Saatin sabah 06.00 oluşunu mu? Tam da şuan yatağında olmayı mı? Değişen mevsimin pantolonunun yırtık yerlerinden ulaşıp ona serin ve okkalı bir selam çakışını mı? Yoksa yağan yağmura ve çamura rağmen ayağındaki yazdan kalma terlikleri mi? Bilmiyorum.. Küçük bedenin “büyük” ifadesi bize nerede olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor. “Doğubayazıt”..

Ciddi insanlar, ciddi insanların ciddi çocukları, ciddi çocukların cipciddi sokakları.. Her sabah çocukların soğuk nefesiyle başlayan günün bize ne getirdiğini düşünüyo buralarda. 13 yaşında nasırlaşmış elleri, kollarının arasına sıkıştırdığı tartıyı, satmak için  siyah bakkal poşetine koyduğu peçeteleri, kucakladığı boyacı sandığını, belki de bir alışkanlık olarak omuzlarının arasına gömülen başını ve bir tanıdık gördüğünde kaçacak yer arayan gözleri.. Sanırım bir güvercini konmuştu doğarken bu küçük bedenlerin yorgun omuzlarına.

Kelimelerde kalan bir histi çoğu zaman burada çocuk olmak ya da az da olsa tadabilenler için gelip geçen güneşli bir gün  gibi.. Sanki yeryüzüyle gökyüzü arasından bir çocukluk düşmüş etten kemikten üzerimize. Düşmüşte bazılarımızın giymesine izin verilmemiş gibi bu elbiseyi..

Çoğu zaman hayali başka bi şehre gitmek olan ya da masallardaki esrarengiz kahramanın kaçakçı çıktığı, yenilginin doya doya öğrenildiği, mutluluğun bi akşamüstü sessizliğine gizlendiği yer burası.. Bütün bunların içinde ne gerek vardı ki erkenden büyütmeye bu çocukları.

Oysa eskimek değil miydi?

Yazar:

Yeniden başlamak
Mutlu Olmanın Formülü...

admin

Görüş, Öneri, İstek ve Şikayetleriniz için, neptunlu.net@gmail.com

GERİ BİLDİRİM

*